Taşcı, üyeliği müddetince iki farklı lider gördüğünü belirtti ve bu liderlerin her ikisinin de AKP kontenjanından seçildiğini söz etti.
Taşcı, evvelki liderin nadiren de olsa farklı kanallardan raporlar getirdiğini söylerken, Ebubekir Şahin periyodunda ise 4 yıla yaklaşan müddette iktidara yakın olan bir tek kanalla ilgili rapor olmadığını lisana getirdi.
Ayrıca, ceza verilmiş diğer bir evrak olmadığını ve sadece ATV kanalıyla ilgili bir yaptırımın mahkeme baskısıyla gerçekleştiğini belirtti.
Taşcı’nın söyleşideki açıklamaları, gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen aktiflikte yapıldı.
RTÜK Üyesi İlhan Taşcı “Ben, üyeliğim periyodunda iki lider gördüm. İkisi de AKP kontenjanından seçilmiş şahıslardı. Öbür lider, ayda yılda da olsa 1-2 tane, nazar boncuğu niyetine, farklı kanallardan raporlar getirirdi. Ebubekir Şahin devrinde, çok net söylüyorum ki -bu aşağı üst 4 yıla yaklaşan bir süredir- iktidara kendini yakın pozisyonlandırmış olan bir tek kanalla ilgili rapor yoktur. Zati ceza verilmiş hiçbir belge yok. Yalnızca bir tane var. Onu da mahkeme zoruyla vermek zorunda kaldı. Mahkeme ‘Bu kararınızı düzeltin’ dediği için ATV kanalıyla ilgili, elleri titreye titreye bir yaptırım çıktı” sözlerini kullandı.
ANKA’nın haberine nazaran; RTÜK Üyesi İlhan Taşcı, Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin bugün düzenlediği ve moderatörlüğünü gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği “Seçim Atmosferinde TV Yayıncılığı” isimli söyleşiye katıldı. Kamu yayıncılığını, RTÜK’ün iç yapısını, işleyişini ve gündemi kıymetlendiren Taşcı, şunları söyledi:
“RTÜK’ün yasası maalesef çok makûs hazırlanmış. Çok subjektif sözler var, yoruma çok açık. Mesela ‘Milli ve manevi kıymete ters olmak’, ‘genel ahlaka alışılmamış yayın’… Ahlak dediğimiz şey ülkelere, toplumlara, hatta toplumları bırakın aile bireyleri içinde bile farklı yorumlanabilecekken ‘genel ahlak’ diye bir kavramı baz alıp bir yayıncıya ceza kesiyorsunuz. Bu cezalar da o denli yenilir yutulur oranda değil. Fiyatlara baktığınız vakit, milyarlarca liralık fiyatlardan kelam ediyoruz. Alışılmış ki büyük aktörler bunun altından kalkabilir fakat çok daha küçük olup özgün yayıncılık yapmaya çalışan, Anadolu tabiriyle kendi yağında kavrulmaya çalışan yayıncılar açısından çok ağır. Mesela RTÜK Lideri ve Saray’daki avanenin hukuka bakışıyla ilgili bir örnek vereyim. Geçen yıl, ülkemizin Akdeniz’inden Trakya’sına kadar bütün kıyı şeridinde ortalık yangın yerine döndü. Ne yaptı RTÜK Lideri? Tuttu, yangınların gösterilmemesi için televizyonlara talimat gönderdi. Bu türlü bir yetkisi yok aslında. RTÜK’ün vazifesi nerede başlar? Yayın bittikten sonra. Yayın anında bile bir yetkisi yok. Bu talimatı verdi. Ben de dedim ki ‘Bundan sonra yanan yerleri göstermeyin. Fahrettin Altun ve Ebubekir Şahin’in fotoğrafını gösterin’. Bunun üzerine, kanunda olmayan ve türel olmayan bir münasebetle Üst Konsey toplantısından çıkarıldım. Düşünün; parlamentoda seçilmişim, 317 milletvekilinin oyuyla seçilmiş bir üyeyim, ancak oradaki altı kişinin el kaldırmasıyla toplantı salonundan çıkarılıyorsunuz. Mahkemeye gidiyorsunuz, alt derece mahkemelerde hâlâ hukuka uygun kararlar alabiliyorsunuz. Ancak istinafta, bu sefer karşınızda, teğe bir takip ederek evrakları, bütün türel haklarınızın önünde mahzur olmaya çalışan bir anlayış var.
“RTÜK, SİYASİ İKLİMİN TESİRİNDE KALMIŞTIR”
Her devir RTÜK, siyasi iklimin tesirinde kalmıştır. Bu gerçek. Yalnızca AKP ile hudutlu bir devir olarak bakmamak gerekiyor. Lakin direkt doğruya siyasetin yapıldığı, yayıncıların nefesinin kesilmeye çalışıldığı devir, bu devirdir. Ortadaki temel fark bu. Ben, üyeliğim devrinde iki lider gördüm. İkisi de AKP kontenjanından seçilmiş şahıslardı. Öteki lider, ayda yılda da olsa 1-2 tane, nazar boncuğu niyetine, farklı kanallardan raporlar getirirdi. Ebubekir Şahin periyodunda, çok net söylüyorum ki -bu aşağı üst 4 yıla yaklaşan bir süredir- iktidara kendini yakın pozisyonlandırmış olan bir tek kanalla ilgili rapor yoktur. Aslında ceza verilmiş hiçbir evrak yok. Yalnızca bir tane var. Onu da mahkeme zoruyla vermek zorunda kaldı. Mahkeme ‘Bu kararınızı düzeltin’ dediği için ATV kanalıyla ilgili, elleri titreye titreye bir yaptırım çıktı.
“BİR TELEVİZYONUN NİTELİĞİ, İÇERİĞİYLE ORANTILIDIR”
Bir kanalın çok izleniyor olması, onun çok nitelikli olduğu manasına gelmez. Bir televizyonun niteliği, içeriğiyle orantılıdır. Sorun şu; bu yüzde 5’lik kesim, 95’ten daha çok tesir yaratıyor. Özgül tartıları daha fazla. Bunu daha evvel de birkaç defa tabir ettim. Ben söylemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor. Geçtiğimiz yıl, 14 Nisan’da Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Bu medya bizim sesimizi, nefesimizi duyuramıyor’ dedi. Bana nazaran bu, 20 yıl boyunca inşa edilmiş, tek seslilik üzerine inşa edilmiş bir medya yapısının çöküşünün itirafıdır. Devletin bankalarından milyonlarca doları kredilerle aktarıp televizyon yapılarının holdingler ortasındaki sermaye değişimine yol vereceksiniz, reklamlarla oluk oluk para akıtacaksınız, 20 yıl boyunca sizin dediğinizden öteki konuk bile çıkaramayacaklar, tencere seti üzere adam çıkaracaklar, sonra siz çıkacaksınız 20 yılın sonunda, ‘Bu medya bizim sesimizi duyuramıyor’ diyeceksiniz. Evet, izleniyor fakat kimse inanmıyor. Sahiden inandırıcılık apayrı bir şey. Gazeteciler, aslında hakikatin yolcusudur. Büyük gelirler, beli başlı kanallardan ediniliyor. Doğal şu da var; bazen istatistiklerde çok farklılıklar görebiliyorsunuz. Örneğin ben, bir çalışma yapıyorum ve diyorum ki ‘Bu yıl 50 milyonluk ceza kesildi’. Sonra bir bakıyorsunuz, öteki çalışmada bunu 100 olarak görebiliyorsunuz. Ben, o çalışmalarda şunu dikkate almıyorum. Kimi ilaç ismi altında eserler, kremler üzere şeylerin satışlarıyla ilgili de çok önemli cezalar kesiliyor. Münasebetiyle o sayının yükselmesinin en kıymetli nedeni yahut sayılar ortasındaki farklılığın bir nedeni de budur. Bizim baz aldığımız şey şu; halkın haber alma özgürlüğü ve tabirin yayılması özgürlüğü bakış açısıyla kanalları belirliyorum.
“RTÜK’ÜN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN VE YAYINCILIKTAKİ REKABETİN ÖNÜNDEKİ MAHZURLARI KALDIRMAK ÜZERE DÜZENLEME MİSYONU DA VAR”
Belki şöyle bir itiraz gelebilir; ‘Ebubekir Şahin’i talimat verirken gördün mü, duydun mu’ diye. Görmedim lakin ispatlayabilirim. RTÜK, dokuz üyesi olan bir üst şura. Müzakeresini yapar, tartışma belirli bir olgunluğa geçtikten sonra oylamaya geçersiniz ve beş sayısını bulan tarafın görüşü kabul edilmiş sayılır. Sistem bu. Heyet halinde çalışıyorsa ve müzakere ederek bir sonuca gidiyorsa nasıl oluyor da bugüne kadar RTÜK’ün beş buçuk yıldır üst konsey toplantısına gelmiş olan ‘Hiçbir yaptırıma gerek yoktur’ diye gönderilen belge yok? Bir rapora da ‘Uzman bu türlü düşünmüş lakin burada ulusal ve manevi kıymetlerimize alışılmamış bir durum kelam konusu değil’ diyebilirsiniz. Benim şahsen beş buçuk yıllık tanıklığımda, bir tane gönderilen belge yok. Bu bile en baştan sistemin kurgusunun neye nazaran formatlandığını gösteriyor. Maksat, büsbütün kendisi üzere düşünmeyen, kendilerini övmeyen ya da eleştiren, sorgulayan, daha özgür ve özgün yayıncılık yapma anlayışının önünü kesmeye çalışmak. RTÜK şöyle zannediliyor; 12 Eylül sonrası bir kurum. Bu yanlış mesela fakat uygulamasına baktığımızda evet, 12 Eylül darbe periyodunun heyetlerini, kuruluşlarını yaşatacak bir anlayışa sahip. İkincisi; ben de ağırlaşırken denetleyici şapkasına daha çok yük veriyorum. Yani cezalar üzerinden tartışıyoruz. Meğer RTÜK’ün düzenleyici bir yetkisi de var. Basın özgürlüğünün ve yayıncılıktaki rekabetin önündeki mahzurları kaldırmak üzere düzenleme misyonu da var.”
